14 Ocak 2009 Çarşamba

HALKA AÇIK İLİŞKİLER

Biz gayler için sex önemli. Bunu baştan hepimiz kabul ediyoruz herhalde. Hatta çoğumuzun ilişkisinin başlama motivasyonu sex oluyor. Yani tek gece için buluşuyor veya akışına bırakılsa da genelde “yer müsait”se beraber olunuyor vesaire. İki taraf da durumdan memnun ve kafalar da uyuşuyorsa -adı konarak ya da konmadan bir süre- ilişki başlamış oluyor ya da bir daha hiç görüşülmüyor ya da fuckbuddy olunuyor, neyse.

Seksle başlamayıp birbirini tanıdıkça ilişkiye dönen yakınlaşmalar da olabiliyor tabi ama –bu önyargı değil deneyimle sabittir- seks önemli bizler için. İlişki nasıl başlarsa başlasın yatakta anlaşamadığımız bir insanla uzun ilişkiye girmemiz gibi bir şey sözkonusu olmuyor. Gerçi bu heteroseksüel ilişkilerde de aslında böyle ama biz daha tutucu olmak zorunda hissettiğimizden midir nedir bizde kimse bunu nedense kolay kolay itiraf etmiyor, edemiyor. Sanki ayıpmış gibi.

Seksin önemini vurguladıktan sonra gelelim ilişkinin sadakat süresine. Tabi bu kişiden kişiye ve ilişkiden ilişkiye değişiyor ama gaylerin her ilişkisinin belli bir birbirine exclusive kalma yani sadakat süresi var. Kimisi bu süre bitince birbirini aldatmadan ya da açık ilişki teklif etmeden ayrılmayı tercih ediyor kimisi de ilişkisini “halka açıyor”. Halka açık ilişkiler konusuna sıcak bakmayanlar ve tepki verenler hatta bu insanları ağır ithamlarla suçlayanlar oluyor. “Bu nasıl ilişki?” diyen oluyor ama sonuçta şunu bilmek lazım bu ilişki, o iki insanın rızasıyla yaşanıyor. Hatta onlara sorulduğunda "birbirimizi aldatmak yerine böyle bir yol seçtik" diyorlar. Tabi bu “deneme”ler her zaman başarıyla ve üstruplu şekilde sonlanmayınca çiftlerin birbiriyle tartışmasına neden olabiliyor. Özellikle de “üçüncü kişi” bu iki kişiden birine daha fazla ilgi gösterince. Tabi “üçüncü kişi” dediğime bakmayın 2 çift görüşen ve karşılıklı eş değiştiren de çok fazla.

Bazı ilişkiler zamanla biçim değiştiriyor. Sevgi baki kalsa da aşk başka birşeye dönüşebiliyor ve bu tip ilişkiler çok uzun süre de yaşanabiliyor. Bunu yaşamayan insanın anlaması pek mümkün değil gibi duruyor. Yine de kimse “ahlak polis”liğine de soyunmamalı ama öte yandan beğenmediği ve midesinin kaldırmadığı bir durumun da içinde bulunmamalı. İlişkinizi halka açmak ya da açmamak sadece sizin verebileceğiniz bir karar.

Not: “ Üçlü ilişki” denince aklıma 90’lardan ÜÇÜ BİR ARADA-THREESOME isimli güzel film geldi. Çok iddialı olmasa da sıcak bir filmdi. Düşününce içim ısındı, konuya da uygun. Görseli o filmden seçtim. Onur Baştürk’de bugünkü yazısında üç’leyenlerden bahsetmiş. Bulabilirseniz hem o film hem de Onur Baştürk yazısı da bu yazı üzerine cila olur. :)

11 Ocak 2009 Pazar

BAR SONRASI...

Bizlerin bar gezmeleri meşhur. Kimimiz işi tadında bırakıyoruz kimimiz de sabahlara kadar kendimizi oradan oraya atıyoruz. Peki ya sonrası?
Tahmin edilenin aksine,-hani bardan birileri ile dönmeyi alışkanlık haline getirenler için söylüyorum- kafanız bir dünya iken sevişmek yerine sabah biraz uykuyu aldıktan sonra sevişmek daha güzel oluyor. Tabi bu durumda da yanınızdaki kişi gözünüze aynı güzellikte görünecek mi orası tartışılır...
Bir de "ava çıkıldığı" gece sonrasında seks bittikten sonra yanınızdakinin "sevgili olma" ısrarı var ki cidden dengeler tutmayınca sinir bozucu olabiliyor. Bardan birbirinizi bulup güzel bir gece geçirmişsiniz tamam peki ben bütün bunları "sevgilim olsun diye" yaptım diye ısrarı sürdürmek nedir? Kimse birbirini kandırmasın.

Tabi ki bu bir gecelik aşk belki uzun birşeylere dönebilir ancak bu konuda diretmek ve kalp kırmak neyin nesi? Yakışıyor mu? Neyse...seks dışı konulara dönersek...

Fazla içilen gece sonrası özellikle içilen içki vodka ise ertesi gün yoğun bir susuzluk ve güç kaybıyla karşılaşmak mümkün. Bunu önlemenin güzel yolu bardan sonra evimize dönerken az da olsa birşeyler atıştırmak ama ağırlık yapacak şeyler değil. Adam gibi makul boyutta döner dürüm veya 1-2 Kızılkayalar hamburgeri, goralı'sı yeterli olacaktır. Ayran içmek yerine az miktarda kola içilebilinir. Tabi ki yatmadan önce bol suyu da unutmamak lazım.
Bir tek içki çeşidi yerine içkileri karıştırdığınız bir gece geçirdiyseniz mideniz kötü olduysa ertesi sabah da baş ağrısı ile uyandıysanız kendinizi Alka-Seltzer isimli mucize efervesan ilaç ile toplayabilirsiniz.

Bu tavsiyeler tabi ki bir doktorun ağzından değil. Deneyimle sabit sadece o kadar!

Not: Yazıdaki " barda ava çıkma" gibi meseleler bazı bünyelerde "Aaa ne kadar basit davranışlar hayatta öyle birşey yapmadım, yapmam. Bara sadece eğlenmek için giderim" gibi tepkilere sebep olacaktır. Hı, hı! Anlıyorum ben sizi :)

9 Ocak 2009 Cuma

ALIN SİZE "HOMOFOBİ"

DEDİKODUCU KIZ'I SEVİYORUZ yazımı okuyan bazı arkadaşlarım "homofobik" olduğumu söylemişler aşağıdaki paragraf yüzünden:
"Uyuşturucu ve bol alkol kullanımı, pahalı giysiler, kürtaj, ateşli sex'in olduğu dizilere başta Nip/Tuck ve Six Feet Under gibi diziler sağolsun alışmaya başladık. Dizideki asıl şok bütün bu bahsedilenleri lise çağındaki gençlerin tecrübe etmesi.Buna bir de son bölümlerde ortaya çıkan 14-15 yaşındaki gençlerin eşcinselliği de eklenince GG iyice çığrından çıkıyor mu ne? Ekranda binbir entrika ve yanlışın olduğunu görüyor..."

Burada eşcinselliği "yanlış" olarak nitelendirdiğim sanılmış halbuki yanlış olarak nitelendirilen üstteki diğer konulardı. "Küçük yaştakilerin uyuşturucu kullanması", "ateşli seks'e teşvik edilmesi", kürtaj yaptırması" gibi konular. Hadi ben bu yazıda cümleleri arka arkaya dizerken yanlış bir sıra kullandım diyelim, bütün blogdaki her yazı eşcinsellerle ilgili eşcinselleri savunan yazılar. Onu da mı görmekte zorlandın canım arkadaşım? Herhalde bir yorum yaparak kendini öne atmak isteyen biri idi. Öylelerine de saygı duyuyorum :)

Her fikre her yoruma açığım. Tüm yazılar yoruma açık ve kimsenin adını lekelemek olmadıkça hiçbir yorumu silmeyeceğim. İstediği yorumu yazabilir herkes.

Bu blog eşcinsel olduğunu kabul eden ve bununla sorunu olmayan biri tarafından yazılmaktadır.
Bu yazıda öyle bir amaç yoktu ama gerektiğinde herkesi eleştirdiğimiz gibi kendimizi de eleştirmeliyiz. Bu "homofobi" anlamına gelmemeli.

Peki yazılarda "homofobi" nasıl mı olur? Ben size bugünkü Hürriyet Kelebek'ten Cengiz Semercioğlu beyin yazısından örnek vereyim mesela:

Cengiz SEMERCİOĞLU csemercioglu@hurriyet.com.tr 09/01/2008
"...Diyelim bir roman yazıyorum, içinde bir katil var ve o karakter kitabın bir yerinde şöyle şeyler söylüyor;
"Adam öldürmek bir kadınla sevişmek gibidir, bıçak soğuk da olsa vücuda girdiğinde sıcaklığı ve ıslaklığı hissedersin"...
Buradan hareketle benim katil ya da sapık olduğum söylenebilir mi?
O zaman Testere serisini yazan senaristlerin hepsinin birer Jigsaw'a dönüşmesi gerekmiyor mu?...
Ya da bir kitapta bir gayin ağzından eşcinselliğe övgüler düzsem, gay damgası mı yiyeceğim?...
Üçkağıtçı...
Hain...
Tecavüzcü...."

Noktasına virgülüne dokunmadan koydum. Bu konuda başka da yorum yapmıyorum.

Yazının tamamı için:
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/10736553.asp?yazarid=105


7 Ocak 2009 Çarşamba

ARZU NESNELERİNİ TANIYALIM:BRENT CORRIGAN

Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.

6 Ocak 2009 Salı

TÜRKİYE'NİN EŞCİNSEL İKONLARI

Amerika'nın Avrupa'nın olur da Türkiye'nin eşcinsel ikonları olmaz mı?


Bunlar %100 bizden.


Aklına daha fazlası gelen mutlaka olacaktır...Yorum yazmak serbest...


Huysuz Virjin : Bunca yıldır ve bu yaşta halen cesaret isteyen bir işi bu kadar başarıyla yaptığı için...

Bülent Ersoy: Aslında kendini transseksüel olarak değil "kadın" olarak görüyor ve eşcinsellerin, travestilerin, transseksüellerin ezildiği hiçbir konuda kılını kıpırdatmıyor olduğundan eksi eksi eksi puanları hakediyor ama en azından "kadın"lığa geçerken tüm baskılara dayarak gösterdiği cesaret yüzünden bir ikon.

Zeki Müren: Kendi istediği gibi bir hayat yaşadı mı bilinmez ama içindeki feminenliği içinden geldiği gibi ifade etmeye çalıştı. Travestilere düşkün homofobik halkımıza pullar payetler giyen bir erkeğe bile saygı duyulabileceğini gösterdi.

  • Hande Yener: Evet bu kadın kendini yenileme konusunda biraz zıvanadan çıktı ama eşcinsellere kol kanat germesi ve Türkçe elektronik müziğe yaptığı (yapmaya çalıştığı) katkılar ile alkışı hakediyor...

  • Romanlar: Eşcinsel diline yaptıkları katkılar unuturlur mu? Şugar insanlardır :)
  • Tek Yön: Her sınıftan insanın gecenin sonunda ipleri koyuverip kendini dağıttığı, herkesin gerçek yüzünü gösterdiği yegane mekan olduğu için...


  • Harika Avcı, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Sibel Can, Nükhet Duru : Dişi ve duygusal halleri, eğlenceli şarkıları ile bizleri kendilerine hayran bıraktıkları için...

  • Kuşum Aydın, Seda Sayan : Sabah programlarıyla içimizdeki"güne gitme" konusunu tatmin ettikleri için...

  • Murathan Mungan: Kendisini köşeye sıkıştırmaya çalışan gazeteciye sonda söylenecek lafı başta söyleyip "Murathan Mungan bir kadına aşık oldu" yazsan o asıl absürd manşet olmaz mı?" diye ayar verdiği ve güzel eserleriyle ruhumuzu beslediği için...







NEREYE KAYBOLDU BU EŞCİNSEL KARAKTERLER?

Sorsanız "bizi yok sayıyorlar" derler. Hayır efendim televizyon tarihimizde eşcinsel karakterler vardı. Fatih Ürek ve Kuşum Aydın'dan bahsetmiyorum. İki Tv dizimizde alenen eşcinsel olduğu belirtilen kilit karakterler vardı. Kampüsistan ve Bir İstanbul Masalı dizilerindeki gay karakterlere ne oldu peki? Bir bakalım;


Kampüsistan dizisinde -ki hor görmeyin zamanında ratingleri hayli yüksek bir diziydi- İstemihan Tuna'nın canlandırdığı konservatuar öğrencisi Mahmut, ilk bölümlerde eşcinselliğini belirtmiş ve arkadaşları da onu kucaklamaya devam etmişlerdi. Ancak Mine, Mahmut'a aşıktı ve onu "doğru" yola getirmeye kararlıydı. Başroldekiler falan fasa fiso, dizinin en güçlü kadını Mine'ydi vallahi. Mahmut'u doğru yola getirdi. Erkeklerden vazgeçirdi (!) ve yetmezmiş gibi Mahmut'tan hamile kaldı ve evlendiler. İnişli çıkışlı bir aşkları vardı ama Mahmut, Mine'yi terketmedi. Taş gibi delikanlıları görüp de içi gitmedi. Bize de öğretsene Mahmut nasıl oluyor bu? İnsan eşcinselliğini unutur mu veya tedavi olur mu bu şekilde? Zira Mahmut Mine'den daha "kadın"dı! Yani kısacası Mahmut asimile oldu, heteroseksüel oldu, kayboldu!


Bir diğer kaybolan da Bir İstanbul Masalı'ndaki Zekeriya karakteriydi. Zekeriya, patronun sağ koluydu. İlk bölümlerde pek varlık göstermezken sonra çeşitli imalarla şüphe götürmeyecek şekilde kendini açık etti. Hatta yanında bir erkekle yemek yerken de gördük Zekeriya'yı. Ve biz de umutlandık. Herhalde konuyu güzelce işleyecekler dedik. Sonra ne mi oldu? Hiçbirşey! Zekeriya varolmaya devam etti ancak adamın cinsel tercihi -ki soran olmamıştı zaten açıkla bunu diye- ortadan kayboldu. E neden söylettiniz adama o zaman kardeşim? Bu halk homofobik'tir. Neden bu güzel halk'ın midesini bulandırdınız Zekeriya'yla ilgili? Ayıptır! :)

Zekeriya rolünü canlandıran Emre Karayel şöhretini yaşadığı sınırlı zamanlarda -adama rol yaramadı, pek varlık gösteremedi zira sonradan- verdiği röpörtajda üzerine basa basa "ben eşcinsel değilim" demiş. Aman öyle olma, hatrımız kalır!

Görüldüğü üzere nasıl hayatta eşcinsellerin olduğunu inkar edemezsek Tv dizilerinde de etmemişiz zamanında. Gösterilen cesarete ve özene teşekkür ediyoruz ancak sormak isteriz : Nereye kayboldu bu eşcinsel karakterler?

DEDİKODUCU KIZ'I SEVİYORUZ!

İlk bölümlerini izlerken "Bu ne ya, ne kadar klişe ne kadar şablon" diyeceksiniz. "Evimiz Hollywood'da (Beverly Hills 90210)" ya da "The O.C" taklidi gibi görünüyor ama aslında ikisinden de farklı bir "guilty pleasure" yani suçlu bir zevk Gossip Girl.

Kimliği gizli bir "dedikoducu kız"ın web sitesinde yazdığı dedikoduları izlediğimiz Gossip Girl CNBC-E'ye kapama cezası getirmezse iyidir. Uyuşturucu ve bol alkol kullanımı, pahalı giysiler, kürtaj, ateşli sex'in olduğu dizilere başta Nip/Tuck ve Six Feet Under gibi diziler sağolsun alışmaya başladık. Dizideki asıl şok bütün bu bahsedilenleri lise çağındaki gençlerin tecrübe etmesi. Buna bir de son bölümlerde ortaya çıkan 14-15 yaşındaki gençlerin eşcinselliği de eklenince GG iyice çığrından çıkıyor mu ne? Ekranda binbir entrika ve yanlışın olduğunu görüyor ama gene de gözünüzü alamıyorsunuz. Özellikle de Nate rolündeki Chace Crawford'dan! (Bakınız sağ taraf!)

Gossip Girl Amerika'da ve yayınlandığı ülkelerde aslında bu diziyi pek de izlememesi gereken 18 yaş altı gençleri, modasıyla ve herşeyiyle çok etkiledi ve çoktan fenomen haline geldi. Ben yine de 17sindeki genç kızların babaanne gibi giyinmesi veya kaşar kaşar ortada dolanıp onla bunla fingirdemesini pek "şık" bulmuyorum ama olsun. :) (Arada muhafazakar bir insan olabilirim)

Gossip Girl haftaya CNBC-E'de sezon finalini yapıyor. Sürprizli bir bölüm olacağı kesin. Kahramanlarımız özellikle kaltak Georgina'ya güzel bir ders verecek gibiler. Lily'nin düğününde işler karışacak. (Lily'i Hayat Ağacı dizisinde Sam rolünde hayran olduğumuz Kelly Rutherford canlandırıyor ki bu bile tek başına bizim için diziyi ilginç kılıyor)

CNBC-E bu ilk sezonu büyük ihtimalle yazın tekrar yayınlayacak. O zaman kaçırmamaya bakın. İçinde pek az eşcinsellik teması bulunan ziyadesiyle "gay" bir dizi zira!

ANADAN DOĞMA!

Ve nihayet Pandora'nın Kutusu açıldı. -ya da Pandora'nın Külodu indi mi demek lazım acaba? :)-

Gay aleminin en ünlü gece klüplerinden birinde nihayet "don" da çıktı. Bunu da gördük. Bu kadar şaşırıyorum -hiç görmemiş gibi evet- çünkü halkım da aynen bu kadar hatta çok daha fazla şaşırdı. Hayatlarında ilk kez penis görmüş gibi mel mel baktılar. Sanki sabah akşam muhabbetini yapan, adını geçiren kendileri değilmiş gibi...

Bu cesareti gösteren de yurtdışı menşeili bir genç delikanlımız tabi ki. (Bizde öyle "adam" olmaz! :P) Bizimkiler ancak donla çıkarlar, belki biraz sıyırırlar. (Gerçi bu yazı için foto hırsızlığı yaparken "erkek striptiz" yazınca Alanya'ya ait bir magazin sitesinde haline acınası 2 delikanlı çıktı, cidden üzüldüm. Olmaz olsun böylesi. Türk gençleri striptiz yapmasın dedim içimden ya neyse)

Striptizci çocuk, bardaki kızlara poposuna şaplak attırttı, müşterilerin (kız olanların) parmaklarını emdi, kafalarını kalçasına bastırdı, yerde dört ayak üzerinde durdu, çırılçıplak şınav çekti derken baya bir animasyon (!) yaptı.

Bütün bunları izlemek, hele de bir bar dolusu insanla izlemek ise haddinden fazla mı oldu acaba? Bir suçluluk duygusu, hafif bir mide bulanması mı yarattı, biraz avam mı geldi nedir, bir daha izlemek için bu kadar hevesli olacağımı sanmıyorum. Kimilerinde "boyut" da hayal kırıklığı yaratmış ve bir daha aynı manzarayı görmek istemiyor da olabilir tabi :)

BU SENİN ÖNYARGIN, BU BENİM SEÇİMİM!

Beni ne olarak görüyorsan, nasıl etiketliyor, nereye koyuyorsan bu senin önyargın!Ama günün sonunda bu benim seçimim!Bu seçim sana zarar vermedikçe, seni ilgilendiren bir durum yok...Kafanda bizlerle ve benimle ilgili düşündüğün her önyargıyı öldür,gel beni bu şekilde oku.Bir de dünyaya bu gözle bak ya da git şablonlarınla, klişelerinle, köşkünde yaşaben de buna saygı duyarımbu da senin seçimin!